You Are Reading

'olmuyor' cümlesi: karamsarlığın ifadesi mi? mimarlığı ayağınızla hissedebilir misiniz? ve yıldız tilbe yorulmadan kaç saat çılgınca dans edebilir?

karamsar değilim. romantik olmamaya çalışıyorum, realistlik içimde var ama duygusalım ne yapayım...aklımla sorguladığım zaman bazen isyanım cevap oluyor mantığımın sorusuna. isyan etmek duygusallıktan gelir haksız mıyım?
nedir bizi sürekli romantikliğin pençelerine sürükleyen ve bizim kendimize gülmemizi sağlayan realite?
bu mudur bu kadar mıdır?
realite romantikliğe gülmekten mi ibarettir?...kim bizi böyle yetiştirdi?
bu başka bi yazının konusu mudur?
karamsarlık da romantikliğe mi mensuptur yoksa hissiyatımıza da realitede bu kadarcık yer olmalı mı?
istisnalar kaideyi bozar mı?

''deniyorum, olmuyor.'' gerçekçidir.
'bir daha denememelisin' anlamına gelmez.

ve bunu neden açıkladığımı ben bile bilmiyorum.
manzara sadece bizim gördüğümüz değildir. karşıdan baktıklarında biz de onlara göre bir manzarayızdır.
hissiyatım, aklım fikrim sağolsun karşımdaki manzarayı görüyorum....ama bazen kendimin karşıdan nasıl bir manzara olduğumu bilmiyorum.

yaz tatili dedikleri nasıl bir şeyse her sene bi doz zaten alamıyorum, güç bela aldığımda da tatil olmuyor. (açılışı yaptık) deniyorum, olmuyor.

''O denizin kokusudur, dalgaların sesidir insanı ılımlı yapan bence...İlla kamusal alana gerek yok!'' derken....''Ahanda balkonumda gayet kamusalım; orayı burayı dikizliyorum, denizi de görüyorum 2. kattan'' derken (ayı mıyım neyim diye düşünmeden geçemedim bu arada...neyse) müstehakmışçasına Mersin Belediyesi yıl içinde çalışmış ve önümdeki denizi adeta hiç utanmadan 10 metre doldurmuş...ayılığıma doymayayım, yalnız hissetmiyorum artık çünkü tek ayı ben değilmişim anladım...yazlık olmuş huzurkent tatil sitesi, yeni aldığım topluklu ayakkabılarımın sesi emeklileri rahatsız ediyor...koşarak kaçamıyorum TAK TUK ses çıkıyor...
iskeleye bakıyorum...
iskele yok ki...
topuklu ayakkabılarımla denize girmek ve bütün yıl ayakkabılarımın parçalanmış olmasından yakınarak bu durumdan zevk almak istiyordum...her insanın garip zevkleri olabilir...her sene ben değişiyorum, ama anılar aynı kalıyor...ayakkabılar değişiyor ama anılar üzerine yapışıyor, deneyimler bi kenarda kalmıyor tozlanıp...
artık burda sahile inip ahşap geniş parapetlere oturduğumda ayağıma kadar gelen dalgalar yok.
adeta bir ucube gibi duran vasıfsız voleybol sahasıyla göz göze geliyorum.
ulan voleybol sahasının gözü olsa açmaz kapatır diyorum. öyle vahim bir toz duman var deniz yerine...

sahil dediğimiz şey denizin suyunun ayağımıza değmesi miydi, öyleyse istanbuldaki sahil neydi?
izmirde 20 kişi oturduğumuz kordondaki o alçak parapetler ve önündeki yol neydi?
sahil neydi?
su neydi? ayağım neydi?



şu yapılara bakıyorum..hepsi denize doğru yönelmiş V şeklinde duran tipik yazlık bir site.
iyi de dağdan da yönelirim denize diyorum.
hayır yönelirim ne var ki!
ne farkı vardı burda olmanın?
taa kalktım 1000 km yol teptim manyak mıyım ben diye düşünmeden edemiyorum.

eskiden çıplak ayakla giderdim denize burada, terlik bile almazdım, betondan, ahşaba, sonra taşa, kuma, ardından suya değen ayaklarım adeta tüm sene gizli saklı durmanın acısını çıkartırdı...vaadedilen aslında tam da anlatılan o 'cennet'ti ayaklarım için.

dümdüz betonun ılıklığı, ayağıma yapışan tozlar, sonra ahşabın esnekliği, kokusu, sıcacık taşların ayağımı kesmesi kumların ayağımı yakması, denize yaklaştıkça kumların serinlemesi ve içine gömülmek, ve dalgayla beraber o batışı hissetmek...
evren bu kadar büyükken onun bir parçası olmanın verdiği mutluluğu ego meselesi yapmamak, denize atlamak, burnumuza tuzlu suyun dolmasına izin vermek ve kafayı çıkardığında pöykürmek...
sahil bu değil biliyoruz...
bu belki malzemenin, manzaranın ve doğanın bizde uyandırdığı hisler topluluğu...
mimari sirkülasyon meselesi bi nebze...

ama bariz; sahil şuan yapılmış ayı gibi dolgu da değil!

ayaklarıma değen suyun 10 metre ileriye çekilmiş olmasına kızmıyorum...

neler olduğunu söyleyeyim;
bir 'yaşantı' öyle denizin dalgasından ayağın kayıp beton merdivenlere kafanı çarpıp beynin patlayıp öldüğünde tükenmez...asıl bu, yaşantının asıl ta kendisidir. kabullenmektir gerçekleri. bizim insanımız romantikliğinde kaybolup giderken, gerçeklikle mutlu ölen insanlara bile sevinemiyoruz. aciziz.

burada eskiden gel-git zamanı o kıyıdaki ahşaplar dalgalarla ıslanır, ıslandıkça eskir, eskidikçe daha esnek olurlar, üstüne oturdukça kokusu sinerdi her yıl üzerimize...dalgalar sitenin son binalarının duvarlarına duvarlarına vurur, sarmaşıkların orada gelişmesini sağlardı...rüzgar olurdu denizin burda minik bir koya dönüşmesi etkisiyle, o rüzgarla arkadaki yapılara kadar ulaşan su damlaları serinletirdi tüm heryeri...denize ters oturduğumuz beton merdivenlerde tüm site denizi değil bizi izlerdi kimi zaman...ve deniz aslında sitenin oluşumun bi parçasıydı. yaşantı vardı burda.
şimdilerde yaşantısızlığın adı huzur olmuş sanıyorum.
huzur kent diyorlarmış ya buraya...

bir yaşantı nasıl tüketilir?
manzarayı kendisi kılan gençler için toplanma alanı olan, o geniş ve sadece fonksiyonundan ibaret olmayan beton merdivenleri yıkarsan...ahşap oturakları 'su deyiyii eskiyiii' diye kaldırırsan...10 metre deniz önüne dolgu yapar da plajı ve kayalıkları yok edersen...ve daha mimariye dair söveceğim bir çok şeye yol açarsan bir yaşantı tüketilmiş olur.

yeşil beslenemiyor, caretta carettalar yumurtlayamıyor, çocukların kızları korkutmak için deniz kenarından alıp havuza attığı yengeçler bile artık yok. denizin sesi bastıramıyor artık dedikoduları, kahkahaları, bira şişelerinin seslerini....

konken oynayan kokoş anneler yok, hoşlandığın çocuk merdivende yanına oturamıyor, kızlar ahşaplara basarak takır tukur yürüyüp kıkırdayarak geçmiyor hoşlandıkları çocukların önünden, kumlar üzerinde çıplak ayakla dans edip şarkı söyleyemiyorlar, 18 yaşını doldurmamış çocuklar anneleri yakındayken aldıkları biraları gizli gizli içemiyorlar cam sesinden, çocukların kulüp odası da artık bir ev...yaşasın rantı kötüye kullananlar!

nerdeymiş o kamusal alan....yol yapmış yaaa adamlar, şaka gibi! yol yapmış yol yol!
yola da çok ihtiyacımız vardı!
yol yapınca avrupalı olduk sanılıyor!
kamu dedikleri kim? sen, ben, o değil miyiz allahın öküzleri!

artık gençlerin buraya gelmemesi, insanların sıcaktan ve yapacak hiçbişey bulamamaktan bunalmaları işte bu yüzden!
balkonlarında oturanlar bile artık içerde televizyon izliyor.

bu ülkede yaşantıya verilen değer bu kadarken bir de insan hayatına verilen önemden bahsediyoruz. merhaba, burda toplu katliam var ve de kimsenin haberi yok.

tüketim toplumu olmak mek danıldsta 2 tane koca menü yemekle olmuyor efendim.
mek danıldsı dünyanın neresinde görürsen gör gözlerin parlarken,
kendine ait yerleri aman ha romantik olmayalım diye bi kenara itmekle oluyor!

romantik olmayalım diye ayı oluyoruz.
realistliği ayılıkla karıştıran zihniyete sesleniyorum:
o yaptığınız yol denen halta asla adımımı atmam,
kıyı kamusal alansa, kamu kim diye sorarım ben size, ben kimim madem öyle, böyle kamusallık mı olur? ben kullanamadığım alana kamusal demem arkadaş!
benim hakkım resmen çalınıyor! iyi mimari bir anda oluyor kötü mimari...

çok tepki vermiyorum, hatta az bile veriyorum biliyorum.
deniz, insanlarla arasında duvar olsun istemez...orda bir yaşantı olsun ister...
einstein'a kulak verin, size bizim nasıl tanrı olduğumuzu anlatsın...
karşılaşmazsak, zaman olmaz! mekan doğmaz! insan, insanlığını anlamaz!
tanrı olmaz!
denizin ortasında, kenarında, yanında...yaşantı olmalı...karşılaşma olmalı!
nasıl ki ben ve yıldız tilbe can ciğer kuzu sarması olamazsak, burdaki dolgu alanla deniz de olamaz!
bu denize karşı da işlenmiş bir suçtur! tek bir yaşamı almak kınanırken biz yaşantının kendisini çalan insanları yüceltiyoruz!



umarım bu yolu yapanların hepsi yıldız tilbe gibi biriyle evlenir! ve gerdek gecesinde yıldız tilbe yatağın üzerinde bayılana kadar dans eder! bunu çok istiyorum!


denizimi geri istiyorum!
yaşantımı istiyorum!
gerçekliğin kendisini ararken, olan tüm bu gerçeklere inanamıyorum...

Comments for this entry

 

Copyright 2010. All rights reserved.

RSS Feed. This blog is proudly powered by Blogger and uses Modern Clix, a theme by Rodrigo Galindez. Modern Clix blogger template by Introblogger.